Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu ve İbra

anonim şirket, yönetim kurulu, hukuki sorumluluk, ibra, şirketler hukuku.

I. ANONİM ŞİRKET YÖNETİM KURULU

 

A. KAVRAM

Yönetim kurulu, anonim ortaklığın yönetim ve temsil organıdır. Yönetim kurulu anonim şirket için zorunlu bir organ olup, bulunmaması ortaklığın feshi sebebidir. TTK’ya göre, bir veya daha fazla kişiden oluşan, bulunmaması durumunda ortaklığın fesih nedeni sayılan, şirketin amacını gerçekleştirirken gerekli olan kararların alınmasını sağlayan, kural olarak yetkilerini topluca (kurul şeklinde) kullanan, istisnai olarak bazı işlerde üyelerin bireysel olarak yetki sahibi olduğu ortaklık organıdır.

 

B. YÖNETİM KURULUNUN OLUŞUMU

TTK m. 339/II g bendi uyarınca yönetim kurulu üyelerinin sayıları, bunlar içerisinden imzaya yetkili olanlar anonim şirketin esas sözleşmesinde bulunması gereken unsurlandandır. Ayrıca aynı maddenin 3. fıktası ile ilk yönetim kurulunun esas sözleşmeyle atanacağı hüküm altına alınmıştır. Sonuç olarak yönetim kurulunun kaç kişiden oluşacağı ve üyelerinin kimler olacağı şirketin kuruluş aşamasında, esas sözleşmede belirtilmesi gerekmektedir.

Ayrıca Kanunun 359. Maddesinin 1. fıkrası gereğince yönetim kurulunun, kural olarak, esas sözleşmeyle ya da genel kurul tarafından seçilebileceği ve bir veya birden çok kişiden oluşabileceği belirtilmiştir. Buna göre yönetim kurulu, mülga 6762 sayılı Ticaret Kanunu uyarınca üç kişiden oluşması gerekmekteyken; artık 6102 sayılı TTK ile bu zorunluluk terkedilmiş, yönetim kurulunun tek kişiden oluşması mümkün hale gelmiştir.

Tüzel kişinin anonim şirket yönetim kuruluna seçilmesine herhangi bir engel yoktur. Ancak “yönetim kuruluna bir tüzel kişi seçildiği takdirde, bu tüzel kişi ile beraber, tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenen, sadece bir gerçek kişi de tescil ve ilan olunur; tüzel kişi adına, tüzel kişi tarafından belirlenen, sadece bir gerçek kişi de tescil ve ilan olunur; ayrıca, tescil ve ilanın yapılmış olduğu, şirketin internet sitesinde hemen açıklanır. Tüzel kişi adına sadece, bu tescil edilmiş kişi toplantılara katılıp oy kullanabilir. ayrıca, tescil ve ilanın yapılmış olduğu, şirketin internet sitesinde hemen açıklanır.”

Yönetim kuruluna üye olarak seçilecek kişilerin tam ehliyetli olması ve üyeliği sona erdirecek olan nedenlerin bulunmaması aranmıştır.

 

C. YÖNETİM KURULUNUN YETKİ VE GÖREVLERİ

            TTK m. 374 uyarınca, yönetim kurulunun karar alma yetkilerinin sınırı şu şekilde çizilmiştir: kanun ve esas sözleşme uyarınca genel kurulun yetkisinde bırakılmış bulunanlar dışında, şirketin işletme konusunun gerçekleştirilmesi için gerekli olan her çeşit iş ve işlemler. Her ne kadar sınır olarak açıklasak da, bu kadar geniş yetkilerle donatılmış olan yönetim kurulu adeta şirketin eli ve koludur. Genel kurula göre daha etkin ve işleyen bir organ olduğu sarihtir.

Yönetim kurulu, kural olarak, bu yetkileri kurul halinde kullanır. Bu yetkilerden başlıcalarına şu örnekleri verebiliriz: Ortaklığı idare ve temsil etmek (en önemli görevi ve yetkisi), genel kurul kararlarını uygulamak – gerektiğinde iptal davası açmak, ortaklık malvarlığının borca batık hale gelmesi halinde mahkemeye bildirmek ve bazı önlemleri almak, genel kurul toplantılarını hazırlamak ve yürütmek, şirket defterlerini tutmak, ortaklığın sona ermesi ve tasfiye işlemleri ile ilgili Kanunda verilen görev ve yetkileri yerine getirmek. Yanı sıra, bazı görev ve yetkiler bireysel olarak tek başına da kullanılabilir. Örneğin, uygulanması kişisel sorumluluk doğuracak olan genel kurul kararlarının iptalini dava etme (TTK m. 446/I-d), YK’nın toplantıya çağrılması için başkandan talepte bulunma (TTK m. 392/VII), bilgi alma ve inceleme hakkı (TTK m. 392) gibi.

Ayrıca yönetim kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez görevleri söz konusudur[1].

 

D. YÖNETİM KURULUNUN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Yukarıda zikrettiğimiz üzere, yönetim kurulu geniş yetkilerle donatılmıştır. “Yetki ve görev nispetinde sorumluluk” ilkesi gereği, yönetim kurulu üyelerinin yürüttüğü bütün işlerde gereken dikkat ve özeni göstermesi beklenir ve gerekir[2].

Şirketin temsil organının üyeleri olarak, yönetim kurulu üyelerinin ortaklık adına yaptıkları tüm sözleşmeler ve diğer hukuki işlemler ortaklığı bağlar. Hatta bu görevleri yerine getirirken işlenen haksız fiiler de bu kapsamdadır.

TTK’nın “Hukuki Sorumluluk” bölümünde yer alan “Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının sorumluluğu” başlıklı 553. maddesi uyarınca: “… yönetim kurulu üyeleri … kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.” Görüldüğü üzere, hukukumuzda, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu, kural olarak, kusura dayanan ve sözleşmeden doğan bir sorumluluktur. Dolayısıyla yönetim kurulu üyeleri kanundan veya ana sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettiği takdirde hem ortaklığa, hem pay sahiplerine hem de ortaklık alacaklılarına vermiş olduğu zararlardan mesul olacaklardır. Sonuç olarak yönetim kurulu üyelerinin kusurlu fiilleri ile şirketin, pay sahiplerinin veya şirket alacaklılarının uğramış olduğu zarar arasında “uygun illiyet bağı” bulunması gerekmektedir.

6335 sayılı Kanunun[3] 28. maddesi ile TTK m. 553/I’de yapılan değişikliğe değin kusurun varlığı karine olarak kabul edilmişti. Meydana gelen zararda kusuru olmadığını iddia eden yönetim kurulu üyesi, bu iddiasını ispat yükü altındaydı. Ancak yerinde olarak yapılan değişiklikle, işbu fıkradaki “kusurlarının bulunmadığını ispatlamadıkça” ibaresinin ilga edilmesiyle, artık kusurun varlığını ispat yükü zarara uğradığını iddia eden pay sahibine, şirkete veyahut şirket alacaklısına düşmektedir.

TTK m.553/II uyarınca, yönetim kurulu veya yönetim kurulu üyeleri; kanundan veya ana sözleşmeden doğan yetki veya görevi, kanuna dayanarak, başkasına devrederse, bu yetki veya görevi devralan kişinin seçiminde makul ölçüde özen göstermediklerinin ispat edilmesi halinde bu kişilerin fiillerinden dolayı sorumlu olacaklardır. Ayrıca aynı maddenin 3. fıkrası gereğince yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu daha da daraltılmıştır. İşbu fıkra uyarınca, hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya ana sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar nedeniyle sorumlu tutulamaz; bu durum gözetim ve özen yükümü sebep gösterilerek geçersiz kılınamaz.

Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun hukuki dayanağının ne olduğu doktrinde tartışmalıdır. Bazı yazarlar haksız fiilden[4], bazı yazarlar kanundan[5] ve bazı yazarlar da sözleşmeden kaynaklandığı[6] görüşündedir. Kanaatimizce sorumluluğun hukuki dayanağı kanundur. Çünkü haksız fiilden ziyade bir sözleşme söz konusudur ve sözleşmenin sınırları TTK’da belirlenmiştir. Sözleşmenin de çerçevesi kanunla belirlendiğinden sorumluluğun hukuki dayanağı kanundur, demenin daha isabetli olduğu görüşündeyiz.

6762 sayılı mülga Ticaret Kanunu döneminde, müteselsil sorumluluk esası kabul edilmişti. Buna göre, yönetim kurulu üyeleri kast veya ihmal sonucunda kendilerine kanun veya ana sözleşmenin yüklediği görevleri ihlal ettikleri takdirde oluşan zarardan “kusurlarının derecesine bakılmaksızın” zararın tümünden mesul tutulmaktaydı. Yönetim kurulu üyelerinin kusurlarının ölçüsü dış ilişkide değil, iç ilişkide rücu anlamında önem taşımaktaydı. Ancak bu esas terkedilmiş, yeni TTK “farklılaştırılmış teselsüz sorumluluğu” esasını benimsemiştir. TTK m.557 uyarınca “Birden çok kişinin aynı zararı tazminle yükümlü olmaları halinde, benlardan her biri, kusuruna ve durumun gereklerine göre, zarar şahsen kendine yükletilebildiği ölçüde, bu zarardan diğerleriyle birlikte müteselsilen sorumlu olur.” Görüldüğü üzere, farklılaştırılmış teselsül esası, müteselsil sorumluluğın birlikte verilen zarar için söz konusu olabilir. Bunun dışında, örneğin yönetim kurulu üyelerinden birinin tek başına verdiği zarardan sadece bu kişi sorumlu tutulacaktır.

 

E. SORUMLULUK DAVASI

1. Genel Olarak

Hukuki sorumluluk doğuran nedenlerden dolayı zarar gören şirketin, pay sahiplerinin ve şirket alacaklılarının zarardan sorumlu kişilere karşı dava açma hakları vardır. Yönetim kurulu üyelerinin, kanunda ya da esas sözleşmede yer alan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal etmesi durumunda; anonim şirket, pay sahipleri ve alacaklıların zarara uğramaları sonucunda, yönetim kurulu üyeleri ve zarardan sorumlu kişiler aleyhine açılacak dava sorumluluk davası olarak adlandırılır. Şirket ve her pay sahibi zararın tazminini isteyebilir fakat pay sahipleri  hükmolunacak tazminatın şirkete verilmesini isteyebilirler.  Şirketin zarar dolayısıyla iflasa uğraması durumunda şirket alacaklıları da İİK gereğince tazminatın şirkete verilmesini isteyebilirler. Fakat pay sahipleri ve şirket alacaklılarının istemleri, önce iflas idaresince öne sürülür; iflas idaresi davayı açmadığı takdirde, her pay sahibi ve şirket alacaklısı davayı açabilmektedir[7]. Bunun sonucunda elde edilecek olan miktarın paylaşım usulü kanunda gösterilmiştir.(TTK m. 556)

2. Yetki ve Yargılama Usûlü

TTK m. 561 uyarınca, ticari nitelikte bir dava olup ortaklık merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesi görevli ve yetkilidir. TTK m. 1521’e göre, sorumluluk davası basit yargılama usulüne tabi davalardandır.

3. Zamanaşımı Süresi

TTK m. 560 hükmü, sorumluluk davasında uygulanacak olan üç zamanaşımı süresini içermektedir:

  • Davacının zararı ve sorumlusunu öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl (Yargıtay ve öğretideki hakim çoğunluk, ortaklığın dava hakkını da bu süreye tabi saymaktadır.)
  • Her halde, zarar verici fiilin meydana gelmesinden itibaren 5 yıl içinde dava açılmalıdır.
  • Tazminata konu olan fiil, aynı zamanda suç oluşturuyor ve ceza zamanaşımı süresi daha uzun ise bu süre, tazminat davasında da uygulanır. Ayrıca özel kanunlarda da bazı süreler öngörülmüştür.(Bankacılık Kanunu m. 141’e göre bu süre fon tarafından açılacak davalarda yirmi yıldır.

II. YÖNETİM KURULUNUN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN SONA ERMESİ

 

A. GİRİŞ

Yönetim kurulunun anonim ortaklığın temsil ve yönetim organı olarak yetki ve görevlerinden bahsetmiştik. Bu yetki ve görev sınırları dahilinde veya haricinde yönetim kurulu üyelerinin hukuki işlem ve eylemleri sonucu hukuki sorumluluğunun doğabileceği ve kimlerin ne tür taleplerde bulunabileceğine değinmiştik. Şimdi de bu talepleri sona erdiren halleri, kısaca, anonim şirket yönetim kurulunun hukuki sorumluluğunu kaldıran hallerden bahsedeceğiz.

 

B. SORUMLULUĞU SONA ERDİREN NEDENLER

1. İbra

a. Genel Olarak

İbra sözcüğünün kökeni Arapça olup, ”aklama, temize çıkarma” anlamına gelmektedir[8]. Özellikle tüzel kişiler hukukunda önemli yere sahip olan ve çoğu kez başvurulan ibra, ibra kararı vermeye yetkili organının yönetim organını oluşturan üyeler hakkında işlemlerinin hukuki ve mali olarak uygun olduğuna ilişkin kararı ve beyanıdır. İbra kararı vermeye yetkili organ, anonim şirketlerde genel kuruldur ve bu yetki devredilemez.

b. Hukuki Dayanak

6102 sayılı TTK’da ibra hakkında iki adet düzenleme mevcuttur. Bunlardan ilki Kanunun 424. maddesi şu şekildedir:

“Bilançonun onaylanmasına ilişkin genel kurul kararı, kararda aksine açıklık bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve denetçilerin ibrası sonucunu doğurur. Bununla beraber, bilançoda bazı hususlar hiç veya gereği gibi belirtilmemişse veya bilanço şirketin gerçek durumunun görülmesine engel olacak bazı hususları içeriyorsa ve bu hususta bilinçli hareket edilmişse onama ibra etkisini doğurmaz.”

Diğer düzenleme ise yine Kanunun 558. maddesidir:

“(1) İbra kararı genel kurul kararıyla kaldırılamaz. 445 inci madde hükmü saklıdır. (2) Şirket genel kurulunun, sorumluluktan ibraya ilişkin kararı, ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldırır. Diğer pay sahiplerinin dava hakları ibra tarihinden itibaren altı ay geçmesiyle düşer.”

c. Hukuki Niteliği

İbra kararı vermeye tek yetkili olan organ olan genel kurul, şirketin yönetici veya denetçilerinin işlemlerinde hukuki veya mali olarak herhangi bir sorumluluğunun olmadığını kabul etmektedir. Bu bağlamda, ibranın hukuki niteliğinin gerek doktrin gerekse uygulamada “menfi borç ikrarı[9]”  olduğu hususunda görüş çoğunluğu[10] vardır.

6102 sayılı Kanunundaki ibra ile borçlar hukuku anlamındaki ibra birbirine çok yakın olmakla birlikte farklı kurumlardır. Çünkü borçlar hukuku anlamındaki ibrada taraflar borcun olmadığı hususunda hiçbir şüphe taşımamakta, her iki tarafın da anlaşmasıyla borç sona ermektedir[11]. Menfi borç ikrarı niteliğinde olan 6102 sayılı TTK’daki ibrada ise alacaklı tarafından yapılan menfi borç ikrarı ile şüpheli veya çekişmeli olan bir alacağın talep edilmeyeceği bildirilerek olası bir borç sona erdirilmektedir. Kısacası şirketler hukuku anlamındaki ibra tek taraflı, borçlar hukuku anlamındaki ibra ise iki taraflıdır.

İbranın “menfi borç ikrarı” olduğu hususunda tartışma olmamakla birlikte, ibranın hüküm ve sonuçlarının doğması için bu iradenin yönetilmesi gerekip gerekmediği tartışmalıdır[12]. Ancak çoğunluk görüş, ibranın karşı tarafa varması gerken tek taraflı bir hukuki işlem olduğu yönündedir. O halde, ibra, tek taraflı bir işlem olarak, hüküm ve sonuçlarını karşı tarafa ulaşmakla birlikte doğurur, ancak ibra edilen kişinin bunu kabulüne ihtiyaç yoktur.

Öte yandan, genel kurulun vermiş olduğu muteber bir ibra kararı, ortaklık tarafından ilgili dönemde gerçekleştirilen işlemler nedeniyle tazminat talebi bulunmadığının ikrarı anlamına gelir. Bir başka deyişle, ibra kararı ile ortaklığın sorumluluk davası açma hakkı ortadan kalkacaktır. Buna rağmen dava açılırsa, yönetim kurulu üyeleri işbu ibra kararını def’i olarak ileri sürebileceklerdir. İbra kararına onay vermeyen pay sahipleri ise, TTK m. 558/II uyarınca 6 aylık süre ile sorumluluk davası açabilecektir.

Genel kurul vermiş olduğu ibra kararını, daha sonra bir başka genel kurul kararı ile ortadan kaldıramaz.

d. İbranın Kapsamı

            İbra kararı ile, anonim ortaklığın yönetim kurulu organ olarak değil, üyesi sıfatıyla bu organın sourmluluğunu taşıyan kişiler ibra edilir. Bu husus TTK m. 424’ten açıkça anlaşılmaktadır: “…yönetim kurulu üyelerinin…” Ayrıca ibra kararında kimi üyeler ibra kapsamı dışında bırakılabilir[13].

            İbra, genel kurul tarafından açık veya örtülü (zımni) olarak verilebilir. Hesapların onaylanmasından bağımsız, genel kurulun gündeminde açıkça yer verilerek alınan ibra kararları “açık ibra”, ibra sonucunu doğuran hesapların onaylanması ile alınan ibra kararları ise “zımni ibra[14]” olarak ifade edilir.TTK m. 424 uyarınca bilançonun tasdikine ilişkin kararlar aksi hüküm olmadıkça yönetim kurulu üyelerini, yöneticiler ve denetçilerin ibrasını kapsayacağını hükme bağlanmıştır.

Doktrinde ibra, sadece genel kurulun bilgisine ulaşan işlem ve konuları kapsar[15]. Sunulan belgeler ve hesaplar, yapılan açıklamalar, genel kurulda anlaşılan veya bilinebilecek işlem ve konular ibranın kapsamındadır. Buna mukabil, genel kurulun bilmediği, bilme imkanı da bulunmayan konular ibranın kapsamında değildir. Yargıtay da bir kararında[16], yerel mahkemece davalı yönetim kurulu üyesinin yaptığı bir işlemlerin genel kurulda verilen ibra kararı bulunduğu gerekçesiyle sorumluluk davasının reddine karar verilmesi sonucunda yaptığı değerlendirmede ibraya konu işlemlerin, harcamaların genel kurulda ortaya konulup, tartışılmadığı gerekçesiyle geçerli bir ibradan söz edilemeyeceğinden dolayı bozma kararı vermiş ve dosyayı ilk derece mahkemesine iade etmiştir.

TTK m. 424 uyarınca eksik veyahut yanlış bilançonun onaylanması sonucu verilen ibra geçersizdir. Ancak unutulmamalıdır ki, bilançonun gerçeği yansıtmaması durumunda, 6102 sayılı TTK, “bilinçli hareket etmiş olma”yı aramaktadır. Başka deyişle, bilançonun gerçeği yansıtmaması her durumda değil, bilançoyu hazırlayanların bilinçli hareket etmeleri halinde ibra geçersiz sayılacaktır. Aslında bilançoyu hazırlamak görevi olan yönetim kurulunun, bu görevini kast olmaksızın yanlış ifa etmesi halinde sorumluluktan kurtulacak olması çelişkilidir.

Değinmemiz gereken diğer bir husus, birtakım pay sahiplerinin kurul dışında edindiği bilgilerin ibranın kapsamına dahil edilip edilemeyeceği hususudur. İbra kararını pay sahibi değil, genel kurul vermektedir. Dolayısıyla genel kurul tarafından edinilen bilgi, ibranın kapsamına dahil değildir. Ancak, örneğin, genel kurulun doksanına bu bilgiye sahip olması durumunda genel kurulun bilmediğinden bahisle ibranın geçersiz sayılması söz konusu olamayacaktır. Zira ibra kararını etkilemeyecek bir azınlığın bu husustaki bilgiye sahip olmadığı açıktır[17].

Genel kurul ibranın kapsamını dilediği gibi tespit ve tayin edebilir. Hiçbir sınırlama olmaksızın alınan ibra kararı “genel ibra”dır. Bu karar konu yönünden yönetim kurulu üyelerinin tüm işlemlerini, zaman yönünden ise ilgili faaliyet dönemini kapsar[18]. Örneğin, her yıl olağan genel kurul toplantısında alınan ibra kararı bu niteliktedir. Çok karşılaşılmamakla beraber, genel kurul, ibranın kapsamını bazı belirli iş ve işlemlerle veya belirli bir zaman dilimiyle sınırlandırabilir. Bu tür ibra kararları da “özel ibra” niteliğindedir. 23 Mart 2019 tarihinde Galatasaray Sportif A.Ş. Yönetim Kurulu mali yönden ibra edilmiş iken, 331’e karşı 358 oyla idari yönden ibra edilmemişti[19]. İbra “mali yönden ibra – idari yönden ibra” şeklinde ayrılabilir mi tartışmaları ve dava süreci halen devam etmektedir.

e. İbra Kararının İptali ve Geçersizliği

İbra kararları mutlak hükümsüzlükle sakat olabileceği gibi, iptale de konu olabilir. Bir genel kurul kararı olarak ibra kararı, genel kurul kararlarının sakatlığına ilişkin TTK hükümlerine tabidir. İbra kararları bir genel kurul kararı olarak; kanuna, esas sözleşmeye, objektif iyiniyet kurallarına aykırılık sebebiyle TTK m. 445/I’e göre iptal ettirilebilirler. Ancak ibranın iptali, genel hükümlere göre iptalinde olduğu gibi pratik olarak önemli değildir. Çünkü şirketin ve olumlu oy veren pay sahiplerinin dava hakkı bulunmamakta olup, TTK m. 424 ile geçersiz ibraya ilişkin düzenleme de iptalin önemini hayli azaltmaktadır. Yönetim kurulu üyeleri ve denetçiler de kendi lehine verilen ibra kararına karşı iptale başvuramayacağına göre başkaca dava açacak kimse kalmamaktadır.

Genel kurulca verilen ibra kararına mukabil, sadece TTK m. 445 uyarınca iptal davası açabilir. Anonim ortaklık genel kurulu, alınan ibra kararını re’sen iptal etme veya hükümsüz varsayma yetkisi bulunmamaktadır[20].

Bilinçli olarak eksik veyahut yanlış düzenlenen bilançoya dayalı olarak verilen ibra kararı TTK m. 424 uyarınca geçersizdir. Geçersizliğin nasıl ileri sürülmesi gerektiği kanunda açıkça düzenlenmiş değildir. Eksik veyahut yanlış bilançoya dayanılarak alınan ibra kararı yönetim kurulu üyelerinin bilinçli davranmış olmaları koşuluyla geçersizdir. İbra kararı başından itibaren hüküm ve sonuçlarını doğurmayacaktır, iptalinden söz edilemez. İbranın eksik veyahut yanlış bilançoya dayanması halinde sorumluluk davası koşullarından olan ibra edilmemiş olma şartı halen mevcut durumda olacaktır. Çünkü geçerli bir ibra söz konusu değildir. Ayrıca ibra kararları yok hükmünde veya mutlak butlanla malul  ise pay sahipleri, şirket veya şirket alacaklıları açacakları bir tespit davası ile yokluk veya butlanı tespit ettirebilecekleri gibi bu durumu açılmış davada def’i olarak ileri sürebileceklerdir[21].

Bunların yanı sıra, TTK m. 558/I uyarınca açık veya örtülü olarak verilmiş bir ibra kararı bir başka genel kurul kararıyla ilga edilemez. Bu düzenleme, bir genel kurul kararının başka bir genel kurul kararıyla kaldırılabilmesi kuralının bir istisnasıdır.

f. İbra Kararının Hukuki Sorumluluk Davasına Etkileri

f.a. Ortaklığın Açacağı Dava Hakkına Etkisi

İbra, menfi borç ikrarı olduğundan, bu karar ile artık anonim ortaklık, yönetim kurulu üyelerine karşı ilgili döneme ilişkin ve ibranın kapsamına giren hususlarda, sorumluluk davası açamayacaktır. İbranın açık veya örtülü olmasının hiçbir önemi yoktur. Bu karar ile şirketin sorumluluk davası açamaması hususu doğrudan veya dolaylı tüm zararları kapsar.

f.b. Ortakların Açacakları Dava Hakkına Etkisi

Geçerli bir ibra kararı sonrası ortağın[22] yönetim kurulu üyesi/üyelerine karşı sorumluluk davası açabilmesi için karar lehine oy vermemiş ve ibra kararından sonra hisse devralmış ise yönetim kurulu üyelerinin ibra edildiğini bilmeden hisseleri devralmış olması aranmaktadır. Kısacası ibra kararına ilişkin olumlu oy kullanan ortaklar ile ibra kararı sonrası, bu kararı bilerek hisse devralan ortakların sorumluluk davası açma hakları yoktur. Ayrıca sorumluluk davası açma hakkı olan ortakların, işbu davayı ibra kararından itibaren altı aylık hak düşürücü süre içinde açması Kanunda öngörülmüştür. Önemle belirtilmelidir ki, ortağın uğradığı doğrudan zararlar için açacağı sorumluluk davası ile ilgili değildir. Bu durumda ibra kararının ve hatta ilgili ortağın olumlu oy kullandığı ibra kararının hiçbir etkisi olmayacaktır. Çünkü ortak bu oylamada şirketin dava hakkından vazgeçmektedir.

f.c. Alacaklıların Açacakları Dava Hakkına Etkisi

Genel kurulun ibra kararının şirketin alacaklılarının maruz kaldığı doğrudan zararlar sebebiyle yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna (sorumluluk davası açılmasına) etkisi olmadığı kabul edilmektedir. Genel kurul, vermiş olduğu ibra kararı ile kendi dava açma hakkından vazgeçtiği, ortaklığa karşı üçüncü kişi durumunda bulunan şirket alacaklılarının hakları üzerinde tasarrufta bulunamayacağı açıktır.

g. Tek Kişinin Pay Sahipliği ve Yönetimindeki Şirkette İbra

TTK uyarınca anonim şirketin tek ortağının olması ve/veya yönetim kurulunun tek kişiden oluşması mümkündür. Bir kimse hem şirketin tek ortağı hem de yönetim kurulunun tek üyesi ise yönetim kurulu üyesi olarak ibra edilebilir mi? Cevabımız “hayır” olacaktır. Zira TTK 496/II uyarınca, “şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisine sahip kişiler, yönetim kurulu üyelerinin ibrası ile ilgili kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamayacakları” hükmü amirdir. Dolayısıyla bu tür şirkette ibraya ilişkin olarak karar alınması mümkün değildir. Zaten böyle bir şirketin yönetim kurulu üyesinin ibra edilmesinin pratikte hiçbir anlamı ve önemi bulunmamaktadır. Şayet bu teorik olarak mümkün olsaydı bile, bir kimsenin kendisini kendisine karşı ibra etmesi pratikte hiçbir anlamı olmayacaktı.

Şayet yönetim kurulu bir kişiden oluşup da, şirketin tek pay sahibinin ondan başka bir kişi olması halinde ibra kararı alınmasının önünde hiçbir engel bulunmamakta olup, alınacak ibra kararı birden çok kişiden oluşan yönetim kurulunun ibrası ile aynı hüküm ve sonuçları doğuracaktır.

2) Zarar Görenin Rızası

Anonim şirketin icra organı olan yönetim kurulu, bu sıfat ile genel kurul tarafından alınan kararları gereği gibi ve gecikmeksizin yerine getirmekle sorumludur. Bu sorumluluğa aykırı davranan yönetim kurulunun aykırı davranışları TTK m. 557 uyarınca sorumluluğunu doğuracaktır.

Genel kurulca alınan bir kararın yönetim kurulunca gereği gibi icra edilmesi halinde de zarar doğması mümkündür. TBK m. 62/II’de yer alan “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hakim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.” hükmü ve “hiçkimse kendi kusuruna dayanarak hak iddia edemez” şeklindeki hukukun genel prensibi uyarınca zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş ve ayrıca bu rıza zarar görenin tasarrufunda ise haksız fiil oluşmaz ve zarar gören zarara katlanır. Borçlar hukukundaki bu bilgiler genel kurulun aldığı kararın gereği gibi icrası halinde zararın doğması halinde de uygulama alanı bulacaktır.

Zarar görenin rızası ile ibra arasındaki temel fark, sorumluluğun doğması noktasındadır. İbrada yönetim kurulunun var olan veya var olma ihtimali bulunan bir sorumluluğundan dolayı genel kurulun sorumluluk davası açma hakkından feragati söz konusu iken; zarar görenin rızasında ise yönetim kurulunun hiçbir sorumluluğu doğmamakta, bu nedenle açılacak bir sorumluluk davasında bu husus itiraz olarak karşımıza çıkacaktır.

Bazı yazarlarca şirket tüzel kişiliği ile genel kurul farklı kavramlar olduğundan bahisle şirketin tüm ortaklarının üyesi olduğu genel kurulca alınan kararın gereği gibi ve zamanında icrası sonrası zarar oluşması halinde bile şirketin yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açabileceğini[23] kabul edilmekteyse de bu görüşe katılmak mümkün değildir[24]. Zira genel kurul şirketin en geniş temsil organı olup, tüm pay sahipleri adına karar alınmakta ve bu kararlar şirket tüzel kişiliğini bağlamaktadır. Ayrıca sorumluluk davası, genel kurulun üyesi, pay sahiplerinin oluşturduğu şirket adına açıldığı gözden uzak tutulmamalıdır.

Zarar görenin rızası 6102 sayılı TTK’nın yönetim kurulu üyelerinin devredilmez ve vazgeçilmez yetki ile görevlerinde geçerli değildir. Zira yönetim kurulunun yetkisine giren bir alanda, genel kurulun karar alması halinde bu karar hükümsüz olacağından ve yönetim kurulunun bu kararı uygulaması, onu sorumluluktan kurtarmayacaktır.

Yönetim kurulunun münhasır yetkisinde olan bir husus genel kurul gündemine taşınır ve tartışılırsa yönetim kurulu üyelerinin alacağı karar da “zarar görenin rızası” kapsamında değerlendirilebilecek midir? Bu soruya vereceğimiz cevap “hayır” olacaktır. Zira böyle bir hususun genel kurula taşınması sonrası genel kurul bir kararından değil bir görüşten bahsedilir ve bu görüş doğrultusunda yönetim kurulunun karar alması onu sorumluluktan kurtarmayacaktır. Keza, genel kurul kend yetki ve tasarrufunda olmayan bir hususta rıza göstermesine hukuki sonuç bağlamak doğru değildir[25].

3) Zamanaşımı

TTK m. 560 uyarınca yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunu gerektiren haller ile ilgili zamanaşımı hükümleri öngörülmüştür. Bu maddeye göre;

“Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, TCK’ya göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır.”

TTK m. 560 hükmü, yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davalarına ilişkin genel hüküm niteliğini taşımakla birlikte öngörülen zamanaşımı süreleri özellikle konumuz bağlamında TTK m.553 ve devamında öngörülen sorumluluk hallerini de kapsamaktadır. İşbu madde hükmü ile iki yıl, beş yıl ve ceza zamanaşımı olmak üzere üç çeşit zamanaşımı süreleri belirlenmiştir.

a. İki Yıllık Zamanaşımı

TTK m. 560’da öngörülen zamanaşımı süreerinden ilki, iki yıllık süredir. Bu sürenin başlangıcı davacının sorumluları ve zararı öğrenmiş olduğu tarihtir. Sadece fail veya zararın öğrenilmesi yeterli olmayıp, davacının her ikisini de öğrenmiş olması gerekmektedir. Zararın öğrenilmesinden maksat, davacının zarar veren olayı değil, zararın doğduğunu öğrenmesidir.

Sorumlu birden fazla kimse varsa bunlardan yalnızca birinin öğrenilmesi halinde yalnızca öğrenilen kişiye karşı açılacak sorumluluk davasında zamanaşımı işlemeye başlayacaktır. Bu süreçte bilinmeyen sorumlular hakkında iki yıllık zamanaşımı süresi başlamaz. Ancak beş yıllık zamanaşımı zararın meydana getiren fiil ile başlayacağı unutulmamalıdır.

b. Beş Yıllık Zamanaşımı

Türk Ticaret Kanunumuzun 560. maddesinde öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresi zararı meydana getiren fiille birlikte başlayacaktır. Beş yıllık süre iki yıllık sürenin muadili olmayıp, her ikisi aynı anda işlemeye başlayabileceği gibi iki yıllık süre daha sonra başlayabilir veya hiç başlamayabilir. Yasa koyucunun amacı zararın veya zararı meydana getiren fiili gerçekleştiren sorumluların öğrenilmemesi halinde iki yıllık sürenin hiç başlamaması gibi bir sonuç doğuracağından yönetim kurulu üyelerinin uzun süreli bir sorumluluk davası tehdidi altında bırakmamak, fiilin ceza kanunlarına göre suç teşkil etmediği hallerde en çok beş yılla sınırlamaktır. Zarar veya fiil kesintisiz olarak devam etmekte ise süre işlemeye başlamaz, son zararı meydana getiren fiil ile birlikte işlemeye başlar.

c. Ceza Zamanaşımı

TTK m. 560’ta düzenlenen yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna ilişkin bir diğer zamanaşımı süresi de ceza zamanaşımıdır. Buna göre, sorumluluk gerektiren fiilin aynı anda bir suçu da oluşturması halinde, bu suça ait dava zamanaşımı süresi iki yıllık ve/veya beş yıllık zamanaşımı süresinden daha fazla ise sorumluluk davasının zamanaşımı da bu süreye tabi olacaktır. Örneğin, (X) Ticaret A.Ş. yönetim kurulu üyesinin kusuruyla işlediği bir fiil sonucu şirket, ortaklar veya şirket alacaklıları bir zarara uğrar ve işlenen fiil TCK’ya göre on beş yıllık zamanaşımına tabi bir fiil olduğunu düşünürsek; hem iki yıllık, hem de beş yıllık süre dolsa dahi on beş yıllık süre dolmadığından bahisle onuncu yılda açılan bir sorumluluk davasında davalının zamanaşımı itirazı reddedilecektir.

[1] Bkz. TTK m. 375.

[2]  ÜÇIŞIK, Güzin, ÇELİK, Aydın, Anonim Ortaklıklar Hukuku, Adalet Yayınevi, Ağustos, 2013, s. 509.

[3]  RG Tarih: 30.06.2012, Sayı: 28339.

[4] MİMAROĞLU, Sait Kemal, Anonim Şirketlerde İdare Meclisi Azalarının Hukukî Mes’uliyeti, AÜ SBF Yayınları, Ankara, 1967, s. 106.

[5] POROY, Reha, TEKİNALP, Ünal, TEKİNALP, Gülören, Ortaklıklar Hukukunda Organların Sorumluluğu, DergiPark, Temmuz, 2011, s.350.

[6] ÇAMOĞLU, Ersin, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2010, s. 11 (Kısaltma: Sorumluluk) ; AKDAĞ GÜNEY, Necla, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2008, s. 33 (Kısaltma: Sorumluluk) ; BAHTİYAR, Mehmet, Ortaklıklar Hukuku, Güncellenmiş 11. Bası, Beta Yayınları, Mart, 2016, s.384.

[7] BAHTİYAR, s.391

[8] bkz. TDK Sözlükleri (www.sozluk.gov.tr).

[9] BAHTİYAR, s. 394 ; AKDAĞ GÜNEY, Necla, 6102 sayılı TTK’ya Göre Anonim Şirket Yönetim Kurulu, Vedat Kitapçılık, 2012, s. 291 (Kısaltma: YK);

[10] Karşı görüş için bkz. ULUSOY, Erol, Şirketler Hukukunda İbranın Hukuki Niteliği, Turgut Kalpsüz’e Armağan, Ankara, 2003, s.253.

[11] OĞUZMAN, Kemal, ÖZ, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, 12. Baskı, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2014, s. 554.

[12] Tartışmalar için bkz. AKDAĞ GÜNEY, YK, s. 293.

[13] Yargıtay 11. HD, E. 1976/2890, K. 1976/3333, T. 24.6.1976,  Kazancı İçtihat, Erişim Tarihi: 10.11.2019.

[14] KENDİGELEN, Abuzer, Yeni Türk Ticaret Kanunu Değişiklikler Yenilikler ve İlk Tespitler, Onikilevha Yayıncılık, İstanbul, 2012, s.323.

[15] AYTAÇ, Zühtü, Anonim Ortaklıklarda İbra, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1982, s. 85; HELVACI, Mehmet, Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulu Üyesinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul, 1995, s. 138.

[16] Yargıtay 11. HD, E. 2003/2559, K. 2003/9087, T. 09.10.2003, Kazancı İçtihat, Erişim Tarihi: 14.11.2019.

[17] AKDAĞ GÜNEY, YK, s.299.

[18] ÇAMOĞLU, Sorumluluk, s. 288.

[19]  https://www.aa.com.tr/tr/futbol/galatasaray-yonetimi-idari-yonden-ibra-edilmedi/1427038 (Erişim Tarihi: 03.12.2019)

[20] KIRCA, İsmail, İbra Kararının Geri Alınması ve Bankacılık Kanunu’nun 133. Maddesi Uyarınca Açılacak Sorumluluk Davalarında İbranın İptali ve Zamanaşımı, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.23, S.3, Haziran 2006, s.31.

[21] ÇAMOĞLU, Sorumluluk, s. 225 ; AKDAĞ GÜNEY, YK, s. 306 ; AYTAÇ, s.190.

[22] Yargıtay 11. HD E.2016/318, K.2016/9790, T.22.12.2016, Kazancı İçtihat, Erişim Tarihi: 11.11.2019: “Davacı, 2002 yılından itibaren şirketin ortağı olduğunu, genel kurullara katıldığını, şirket hisselerinin hamiline yazılı olup, müvekkilinin elinde bulunan hisse senetlerinin bir kısmının dava açılırken mahkeme kasasına ibraz edildiğini, birleşen 2013/216 E. sayılı dava dosyasına konu 03.08.2011 tarihli genel kurula da katıldığını, hazirun cetvelinde ortak olarak göründüğünü ve dava açma hakkı bulunduğunu iddia etmiş olmakla mahkemece, davacı …’ın işbu davanın açıldığı tarihte ortak olup olmadığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmeden yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”

[23] ÇAMOĞLU, Anonim Ortalık İdare Meclisi Üyelernn Umumi Heyet Kararının crasından Doğan Mesuliyeti, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.3, S.3, Mart 1966, s.525 (Kısaltma: Mesuliyet);

[24] AKDAĞ GÜNEY, Necla, 6102 sayılı TTK’ya Göre Anonim Şirket Yönetim Kurulu, Vedat Kitapçılık, 2012, s.116.

[25] AKDAĞ GÜNEY, YK, s.320.